Hamburg’ta Hava Soğuk

Pegasus’un meşhur indirimli biletlerini bilirsiniz. Baldız’ımı da görme bahanesi ile bir çılgınlık yapıp üzerinde çalıştığımız projenin de çılgın yoğun olduğu döneme (daha da yoğun bir dönemi olacağını o sıralar bilmiyorduk tabii) biraz denk gelecek şekilde yaklaşık 2 haftalık homeoffice deneyimi yaşamak için Hamburg’a bilet aldık.

Hamburg’a vardığımızda dışarısı soğuk ama eve varınca ısınırız düşüncesi benim içimi rahatlattı. Baldızımın sıcak zamanda hunharca yaktığı doğalgazı soğuk zamanlarda limit aşımı yapmamak için kıstığını nerden bilcektim ki 🙂

Çok tatlı bir ev, bir tık merdiven yoruyor gerçi ama alışıyor insan her şeye. Moin Moin yazan alt komşunun kapısının önünden geçerken Hamburg’ta Halo yerine Moin dendiğini bilmiyorduk.

En çok zorlandığım şeylerden biri herhalde hava buz gibiyken ve kullanılmayan odada akşam petek kapatıldığı için iyice soğuyan odada saat farkından dolayı 8deki dailylerime 7de girmekti. Onun dışında minik markete gitmelerimiz, christmas market ziyaretlerimiz ve bol bol zara turlarımızla Hamburg’ta gerçekten güzel anlarımız oldu.

Hamburg’ta denediğimiz tatlar:

1- Güzel somon ekmek. Hakkaten adamların somonu bile farklı yahu.

2-Sınırlı sürede sınırsız Asian Food. (var yaaa oradaki sınırı kaldırsalar dükkanı batırırdık)

3-Yoğurt. Bildiğimiz gibi değil, keşke burda da olsa öyle güzel yoğurtlar.

4-Glüchwein

5- Tabii ki Döner, ki bence sunumu bizimkiler gibi olsa tenezzül etmezsin. Ama böyle soslu salatalı ve bol bol koyunca insan mutlu olmuyor değil.

“Karınızın sözünü dinleyin Efendiler!” Atatürk

1 saat mesaiyi erken bitirip (normal mesaiden bahsediyoruz tabii, aslında olan belki 6 saat erken bitirmek gibi bir şeydi o zaman) yanıma laptop alıp sayın baldızımın oradaki can arkadaşı ve eşi ile ucuzluğu ile meşhur outletin yolunu tuttuk. Bu tarz outletler birkaç tane Almanya genelinde bulunuyormuş ve bir tanesi de Hamburg’a yaklaşık 1 saatlik mesafedeydi.

Outlet dediğime bakmayın baya küçük bir kasaba konseptinde mini mini binalar ve içerinde çok güzel markalar bulunuyordu. İlk başta Düdüklü Tencere baktık. Düdüklü Tencere deyip geçmeyin Almanya’da icat edilmiş bu şey. WMF diye bir marka üretmiş ilk. Ama Dilara fislerci 🙂 neyse bulamadık ilgili markayı ama WMF bulduk ve birkaç soru soracağız. Almancam daha çok “Halo! Ich bin Asım” kıvamında olduğu için tabii ki baldızıma çevirmen gibi sorularımızı iletmesini istedik. Kendisi bu fikri beğenmedi ve bu sebeple mağazadaki işimiz kısa sürdü 😀

Sonra mont ve ayakkabı bakma sürecine başladık. Herkes kendine bir ayakkabı aldı bedava gibi 🙂 ama yine de mutluyduk. Bir mont buldum Nort Face ve çok da şık, ama 200 euroydu. (200 euro o zaman için benim çok içimi gıcıklayacak bir paraydı, şimdi elimin kiri gerçi :D) bu sebeple almak istemedim, Dilara almamda ısrarcı oldu ama almadım. Sonra Jack Wolfskin’de bir mont beğendim, bu da güzel bu da 170 euroya denk geliyor. Aradaki 30 euro ve diğer montun uzak bir dükkanda kalmış olması ve de bizi getirenleri çok bekletmiş olmanın tedirginliğiyle Jacki aldım.

Meğer Jack Wolfskin Türkiye’de çok tercih edilen çakma markalardan biriymiş, yani çakma Gucci tişört gibi düşünün. Bu da beni bir hayli üzdü. Dilara’yı dinleyeydim bunlar başıma gelmezdi.

Ya bu Noel Marketleri genel olarak çok güzel ve organize, bizim Ramazan bayramındakiler neden böyle güzel organize edilmiyor? Her meydanda böyle etkinlikler falan yapılsa bence çok güzel olabilir. Noel babayı uçurdular ya gözümüzün önünde. İnsanlar atlı karıncada keyif yaparken. Bizim Dilara’da uçtu biliyor musunuz? Hem de gürültülü patırtılı. Bir anda hareket halindeki atlı karıncaya atladı, atlarken de ayağını falan çarptı. Ay gül gül ölecekken bir de öğrendik ki atlı karınca paralıymış 😀 Ah şu Türkler yok mu?

Hamburg’u gün içinde sadece 1 kere görebildim ben, Dilara İpek ile birkaç kez gezebildi, ki zaten daha sonra bensiz de gitti güzeller güzeli eşim. Ama Hamburg’ta en ama en çok keyif aldığımız an tabii ki de senede sadece 4 kere açılan lunaparkta başbaşa geçirdiğimiz zamandı.

Lunapark benim çocukluğumdan beri nadiren ailecek gittiğimiz, gittiğimizde de sadece çarpışan otoya falan bindiğimiz bir yerdi. Zaten öyle tehlikeli şeylere annem hiç izin vermezdi binmemize. Ama Dilara tam bir çılgın 🙂 Kamikazeler bilmem neler ooohooo. Ve bu lunaparkta yok yok, o kadar çok oyuncağın olduğu bu kadar büyük bir lunapark ben hiç görmemiştim, hani en büyük gördüğüm yer Tatilya desek bu ondan da büyük bir alana kurulmuş bir lunaparktı. zaten birçok girişi olan, insanın canını çektiren bir sürü yiyeceğin olduğu ve süper hızlı trenler, dönen bişiler, vs. efsane bir yerdi.

Midemiz bulandı gerçi churrostan ama yine de aklımızda kalacağına 🙂 O soğuk havada buz gibi olmuş demirden tutacağı olan 2 kişilik dönen şeye bindik, baya bitmiyor abi 5-10 dk boyunca bir oraya bir buraya savrulduk durduk, Dilara fena oldu ben bir yandan şapkam uçmasın diye onu tutuyorum. Ama çok güzel bir deneyim oldu benim için 😀 Bir de şu para atıp oyuncak yakalama zımbırtısından kuzutopum için Ratatouille oyuncağını alabilmiş olsaydım efsaneee olacaktı.

Avrupa’da liman şehirlerinde sanırım ortak bir özellik var, o da redlight gibi bir mekanın olması, biz sanırdık Amsterdam günah şehri. Hamburg’da hiç fena değil bu açıdan bakıldığında. Muhtemelen hava daha soğuk olduğu için insanların ısınması için St. Pauli diye bir bölge yapmışlar. Halka açık striptriz şov falan yaptılar, biz kaçırdık gerçi. Ama genel olarak abiler burayı da küçük bir Redlight gibi yapmışlar. Bizi de nerelere getirdin be canım baldızım. Beerpong dedikleri masadan sektirerek topu bardağa sokma oyunu aslında hiç de hijyenik değildi. Ve de çok da hızlı bitti, ben sanırım yine hırslandım. Konu oyun ise hırs yapıyorum garip bir şekilde 😀 Tabii ki yendim arkadaşları 🙂

Microdalga fırında patlamış mısır nedir ya, bu bir 2. sınıf Amerikan filmi mi kardeşim. Rezil oldum valla o kadar iyi mısır patlatabiliyorum deyip tüm apartmanı yangın alarmı ile tedirgin ettim resmen 😀 ve o küçücük microdalga tüm apartmanı ayağı kaldıracak şekilde ötüyormuş onu da öğrenmiş oldum 🙂

Son olarak çöpleri çöp kutusuna atmak tamam da 50 tane şeye ayırmayı bir zahmet belediye yapıversin. Ya da bizim sokaklardaki çocuklar gibi bir hizmet üretilmeli. En çok da takıldığım konu sanırım bu oldu.

Ah İbo’nun kayın amcası ile tanışma hikayemi de anlatayım o zaman son olarak 🙂 Kendisi İbrahim’lere hediye almış benden de getirmemi rica etti canım dostum güzel insan. Telefonumu verdim arasın görüşelim orta noktada buluşalım diye. Ancak taaa en son günümüzde aradı ve getirmek istedi, neyse ki evin oraya geldi. Emaneti bana verdi, azıcık konuştuk dediğine göre o kadar yıldır ilk defa bu kadar hava soğukmuş Hamburg’ta. Toplantım olmasa bir yerde oturup bir çayını içerdim ama neyse artık bir sonraki sefere dedik ayrıldık. Hikaye bu kadar 😀

Bu anıyı burada kesiyorum artık devamını “Flixbus’ta Üst Kat” isimli anıda okuyabilirsin.